Her toplum bir geçmişe, ayrı geleneklere, ayrı renklere bağlı bir bütünlüktür. Dil ve öteki anlatım araçları da bu bütünlük içinde özellikler kazanır. Ulusulararası ilişkiler ne denli artarsa artsın, bu özellikleri ortadan kaldıramaz. Toplum, geçmişiyle hesaplaşarak gelişir. En ileri milletlerin, geçmişlerini en iyi bilen milletler olması bundandır. Ama geçmişe ve geleneklere yaslanmanın geleceğe yöneltilmesi çok önemlidir. Andre Breton "Bir sanat yapıtı ancak, geleceğin titreşimlerini de taşıyorsa değerlidir." diyor.
Bu parçada asıl söylenmek istenen, aşağıdakilerden hangisidir?
Bazı kimseler, bana ok atmak küstahlığında bile bulundular. Bunun üzerine kıtanın albayı, elebaşılardan altısını yakalattı ve bunları elime teslim etmenin en uygun ceza olduğuna karar verdi. Askerler mızraklarının kör uçlarıyla onları bana doğru ittiler; hepsini sağ elimle yakaladım; beşini ceketimin cebine koydum; altıncıya gelince, bunu diri diri yiyecekmişim gibi yaptım: Adamcağız ciyak ciyak bağırmaya başladı. Kendisini yavaşça yere bıraktım; o da kaçıp gitti. Ötekileri de birer birer cebimden çıkardım, aynı biçimde serbest bıraktım. Acıma duygumu gösteren bu davranışım, askerleri de halkı da son derece memnun etmişti.
Bu paragrafla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
(I) Hepimiz sanatın bir mesajının olması gerektiğini biliriz. (II) Bu mesajın nasıl iletileceği konusu ise tartışmalıdır. (III) Acaba yazar mesajı üslubun içinde eritip sezdirme yoluyla mı vermeli, yoksa direk etkili bir biçimde okuyucuya mı ulaştırmalı? (IV) Sanatta üslup kadar konunun da önemi vardır. (V) Ama, ibre mesajı biçim içinde eritelim, diyenlerden yana döndü. (VI) Sonuç olarak yazarın kendisini üslup yönünden geliştirmesi, mesajın etkili bir biçimde iletilmesini sağlayacaktır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?
Sanatta, edebiyatta ömür adamının büyük önemi vardır elbette. Çoğu kez hafta sonları uğraşı düzeyindeki ilgiyle yetinilen edebiyattan büyük verimler elde edilemeyeceğine inananlardanım. Heves, sanata yetmez. Aslında sanata hiçbir şey yetmez. Sanat acımasızdır, sizden bütün ömrünüzü ister. Ama işin bir diğer yanı var ki, beni en az ilki kadar ilgilendiriyor. O da, sanatın sizin adamaya çalıştığınız ömrünüze ihtiyacı olup olmadığı.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçadaki düşünce ile çelişir?
_ _ _ _ bizim ağız açmaya hakkımız olmasın. Bu bilgi iklimlere, aylara, Franel'e ve Escales'e göre değişiyor. Hekiminiz uykuyu, şarabı ve eti sizin için zararlı görüyorsa üzülmeyin; ben size onun gibi düşünmeyen bir başka hekim bulurum.
Düşüncenin akışına göre, bu paragrafın giriş cümlesi aşağıdakilerden hangisi olabilir?
Türk edebiyatında büyük bir duraklamadan, hatta çöküşten söz ediliyor. Bu durum yalnız edebiyat için olsaydı belki hazmedilebilirdi. Ana sinema, müzik ve diğer kültür alanlarında da toplum kendi değerlerini üretemiyor, taklitten öteye gidemiyor. Milleti bir arada tutan duvarlar çatırdıyor, sıvalar dökülüyor, temeller sallanıyor. Yabancılaşma her boyutta bütün hırsıyla saldırıyor. Şimdi herkes, tüm bu olumsuzlukları görmezden gelerek içinde hiç Türk basketbolcusu olmayan Türk (!) takımının Avrupa başarısına övgüler düzüyor. Arka planda ailelerimiz sevgi değil, birer sorun yumağına dönüştü. İntiharlar, uyuşturucu ve tiner kullanımı yaygınlaştı, zenginlik hırsı tüm değerleri yıktı. Maalesef en acısı, herkes bunu doğal kabul edip başını kuma gömüyor ve ecelin, kendini görmeden geçip gideceğini sanıyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Toprakla ilgili tek ekolojik problem, erozyon değildir. Daha çok verim maksadıyla toprağa atılan suni gübreler ve zararlı böcekleri öldürmek maksadıyla kullanılan tarım ilaçları, toprakta bulunan bakteri, mantar vs. gibi mikroorganizmaları öldürmekte, bir müddet için toprağın verimini artırsa bile zamanla toprağın verimini düşürmektedir. 1950'li yıllarda sisteme yeni eklenen her milyon ton gübre, tahıl üretimine ortalama 11 milyon tonluk artış sağlamıştır. Bu rakam 1960'larda 8.3 milyon tona, 1970'lerde 6.8 milyon tona düşmüştür.
Bu parçada düşünceye inandırıcılık kazandırmak için aşağıdakilerin hangisinden özellikle yararlanılmıştır?
Çocuk iyi yedirilmek, giydirilmek, okula gönderilmekle geleceğin mutlu bir yetişkini olamaz. Dünyaya geldiği andan itibaren her geçen günün, yılın ona verdiği niteliklerin etkisinde büyür. Çeşitli olayların küçük ruhunda yarattığı tepkiler, benliğini örer. Çocuğun ruhsal hayatı, ruh sağlığı, anababanın, yakınlarının, öğretmenlerinin ve toplumun etkisiyle iyi veya kötü olarak değişir. Ana - baba çocuk eğitimini iyi bilirse çocuğunu bütün olay ve etkenlere karşı korur, hazırlar.
Bu paragraftan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
Aşağıdakilerden hangisi, bir paragrafın giriş cümlesi olabilir?
Şiir dışındaki diğer türlerin başka dillere çevrilmesi mümkündür. Bir Tolstoy, Zola, Orhan Pamuk… Başka dillere çevirmenin başarısı oranında zevkle okunabilir daima. Yazarın hususi tarafları kaybolsa bile bu eserlerde üslubu meydana getiren içerik ortadadır. Oysa şiir dediğimiz şey, hassas bir çiçektir, dalından koparmaya gelmez.
Bu paragrafta vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Doğa, insanla birlikte sanattaki yerini almıştır. Buna bağlı olarak da insansız bir sanat da düşünülemez. Sanatçı her şeyden önce doğadan ve toplumdan edindiği izlenimler, etki ve tepkilerle dolar. Sonra da bunların kazandırdığı ilhamla, yaratıcı güçle, güzel onlanlara erişmeye çalışır.
Bu sözleri söyleyen bir yazar, aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilebilir?
Yaşlı adam, bir gece içinde neyini satıp da borçlarını ödeyebileceğini, nasıl taşınacağını düşünürken kapısı çalındı. Gelen üç kişiydi: bakkal, manav, bir de kır kahvesinin sahibi. Yoksul odasından utanarak bu üç konuğu içeri aldı. "Kusura bakmayın, size ikram edecek ne kahvem ne de başka bir şeyim var." dedi. Bakkal gülümseyerek "Zarar yok, biz bir şeyler getirdik. İşte kahve, işte şeker." diye elindeki kese kağıtlarını masanın üzerine koydu. Pek şaşırmıştı. Niçin bunları getirmişlerdi. İlkin alacaklarını istemeye geldiklerini sanmıştı; ama bu hediyeler ne oluyordu?
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Necati Tosuner, yaşamakla ölmek arasında sıkışıp kalmış, toplumun acımasızlığı karşısında dik durmaya çalışan insanların hayatlarını anlatıyor. Öykü kitaplarıyla zihnimizde yer eden Tosuner'in ilk kez 1969'da yayımlanan 'Çıkmazda'sı yeniden yayımlandı. Kitabın içinde sekiz ayrı öykü yer alıyor; ancak öykülerin hepsinde hâkim olan duygu, hayattan bıkmışlığa karşı bir türlü ondan vazgeçemeyiş. Yaşamın artık bir alışkanlığa dönüşmesinden midir bu, yoksa bir tutku olarak görülmesinden mi? Yazar aslında bunu da sorguluyor. Bedensel görünüşlerinden dolayı içlerine kapanan, hayattan uzaklaşan ve kendi içlerinde aylaklaşan insanlar var bu öykülerde.
1923'ün yılbaşısı… Gece… Binlerce halkın, binlerce kültürün ve dilin şehri olan İstanbul eğleniyor. Kar yavaş yavaş beyaz bir yorgan örtüyor şehrin üstüne. İstanbul'a kolay kolay yağmaz kar. Ama bu yıl kar, İstanbulluları mutlu etmek istiyor.Sokaklar, caddeler, lokantalar, meyhaneler dolu. İnsanlar dertlerini tasalarını unutmuş, eğleniyorlar. Zaman değişiyor; ama hayat da her zaman ki gibi kimseye kulak asmadan akıyor.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili, aşağıdakilerin hangisi söylenemez?
Matbaa devrimi ne kadar çok okur yarattıysa, sanırım e-posta, mesajlaşma ve chat'leşme çağı da o kadar yazar yarattı. Dil bilgisi kurallarını bilmeden yazılabildiğini görmek, galiba çok sayıda insanı heyecanlandırdı ve duygular kağıda –bu durumda, ekrana– akmaya başladı. Yazı çağı başlamıştı artık, durmak yoktu. Herkes çocukluğunu, karanlık düşünceleri, kızgınlıklarını, hayallerini ve daha nice şeylerini dökmeye başladılar ortaya. Eskiden yazarlar dil bilginleriydi. Dil üzerine düşünen, kelime hazinesini genişleten ve düşünceyle birlikte dilin gelişimini sağlayan lokomotif yaratıcılardı. Günümüzdeyse sadece anlatıcı konumundalar.
Bu parçada yazarın yakındığı asıl durum aşağıdakileden hangisidir?
(I) Her ne kadar Yemen'den gelse de Türk kahvesinin hayatımızdaki yeri malum, kahvehanelerin de tabii. (II) Bugün bile havamız değişsin, havadisleri alalım, birkaç dergi karıştırır, birilerini görür laflarız diye çeşit çeşit bahanelerle şöyle bir uğradığımız, iş güç yoksa mekan edinip sabahtan akşama vakit öldürdüğümüz kahvelerden söz ediyorum. (III) Kahvenin ve kahvehanelerin macerası 16. yy.'ın ortalarında başlıyor. (IV) Üstelik yekten yasakla başlıyor. (V) Cümle alem toplanıp Devlet-i Alî'nin kuyusunu kazıyor, ahali politikleşiyor diye olsa gerek hiçbir suçu günahı olmayan kahveye kesilmiş bilet. (VI) Haram damgası yemiş durduk yere.
Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci paragraf numaralı cümlelerin hangisi ile başlar?
Ahmet Ümit'in yeni romanı 'Sultanı Öldürmek', kendi kendisini bir cinayetle itham eden Müştak Serhazin ile başlıyor. Ümit, bu kez ana karakterlerinin psikolojisine bir hayli eğilmiş ve psikolojik bir roman ortaya çıkarmış. Elbette bu aynı zamanda tarihi bir roman. Belki de şöyle demek daha doğru olacak; tarihçiler üzerinden yazılmış tarihi bir roman. Ahmet Ümit'in sadık okurları Başkomiser Nevzat'ın sürüklediği polisiye gerilimi de yine tadacaklar. Ama baştan söyleyeyim, biraz değişik ve sürprizli bir şekilde.
Bu parçada söz konusu yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
(I) Modern Türk karikatürünün büyük ustası Turan Selçuk'u yitirmek aynı zamanda bir devrin batışı olarak da tanımlanabilir. (II) 1950 kuşağının büyük ustası Turan Selçuk, sadece çizgiyle oluşturulan yeni karikatür anlayışının Türkiye'deki öncüsüydü. (III) O yıllarda gazeteler bu karikatürlerin altına anlaşılamayacağını düşünerek "yazısız" diye not düştüler. (IV) İyi bir karikatür gücünü çizgilerden değil, sözcüklerden alır. (V) Turan Selçuk 1960'tan itibaren geliştirdiği yeni biçimiyle, dünya karikatürüne şiirsel bir çizgi armağan etti.
Bu paragrafta numaralı cümlelerden hangisi anlatım akışını bozmaktadır?
"Edebiyatın toplum içindeki yerini dert ediniyorum." diyor Gregory Jusdanis. Kendisini bütün bütüne toplumun dışına çıkarmış yazarların bile merak ettiği konudur bu. Çoğunluk içinse, olumlu ve olumsuz yönleriyle her zaman tartışılan bir sorun. Edebiyat ne işe yarar ki, toplumsal hayatta elle tutulur bir yeri olsun? Somut bir karşılığı yok elbette, ama anlayan insanların gözünde, uzun zaman içinde o toplumun ve bireylerinin kimliğinin kazanacağı artı değerde, yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak bir payı vardır edebiyatın.
Bu paragrafta aşağıdakilerin hangisi üzerinde durulmaktadır?
İyi bir roman okumaya başladığınızda daha önce gitmediğiniz bir dünyaya adım atmış gibi olursunuz. Sözcükler, etrafınızda bir dünya örmeye başlar. Nasıl bir mekân, ne zaman, hangi karakterler derken, her okurun kendi başına keşfettiği bir dünya ortaya çıkar. Kitap bitip de kapağı kapadığınızda _ _ _ _ .
Yukarıdaki paragraf, aşağıdakilerin hangisiyle tamamlanırsa anlam değişir?